9 Mayıs 2010 Pazar

Varna

Geçtiğimiz haftasonu 4 günlük özel bir orienteering yarışmasına katılmak üzere Bulgaristan'ın Targovishte kentindeydik. Türkçe adı Eski Cuma olan ve hala pek çok Türk'ün bulunduğu bu şehir, küçük ve şirin bir yer, ama Bulgaristan'ın tamamı gibi bakımsız ve hatta bazı yerleri terkedilmiş durumda. İstasyonu, sovyet dönemi devlet binaları ve konutları, parkları, sokakları belli bir düzen ve dönemin estetiği içinde inşa edilmiş, tahminen de ilk yapıldıkları zaman pırıl pırıl yapılardı, fakat belki 40 yıldır tek çivi bile çakılmamış bir görüntüsü var her yerin. Bunu tabi ki tek bir şehre bakıp söylemiyorum, yarışma sayesinde Targovishte etrafındaki ufak yerleşimleri gezme ve oralarda yaşayan Türklerle sohbet etme imkanımız oldu. Ayrıca Varna'ya yaptığımız tren yolculuğu esnasında geçtiğimiz istasyonlar ve kasabalar bu düşüncemizi pekiştiriyordu. Avrupa Birliği ne kadar yardım eder bilmiyorum ama toparlanırsa her yerin çok güzel olacağına dair bir inancım var. Ben şimdi günübirlik gittiğimiz Bulgaristan'ın tatil merkezi Varna'yı elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.


İstanbul grubuyla katılan ve orada tesadüf eseri tanıdığım, dünyanın her tarafını görmüş gezgin Başar Bilge'yle bir gün gruptan ayrılarak Varna'ya gittik; daha doğrusu o zaten gidiyordu da ben böyle birisiyle yolculuk fırsatını kaçırmamak için peşine takıldım:) 2 saatlik bir tren yolculuğu sonrası güneşli bir 1 Mayıs günü Varna'ya indik. Tren istasyonu çok hoş bir bina,19. yy olduğunu tahmin ettiğim ve Rus/İskandinav mimarisine çok yakın bu yapının bir de landmark özelliğinde kulesi var. İstasyonda turist info aradık ama yoktu, etrafta harita da göremeyince dışarı çıktık, fakat istasyonun önündeki panoda bir harita vardı. Haritaya ilk bakışta dikkatinizi çeken şey bütün sahil şeridinin yemyeşil bir parkla kaplanmış olması. Türkiye'de pek alışkın olmadığımız bir durum. Tren istasyonu şehrin güneyinde (deniz doğuda, o da alışkın olmadığımız bir durum olduğu için oryantasyon şaşabilir), limanın yanında ve Latince okunuşu Primorski Park olan sahil şeridine de oldukça yakın. Park da liman kıyısından başlayıp kuzeye doğru uçsuz bucaksız devam ediyor. 


Varna'nın bir özelliği, deniz kıyısında olmasına rağmen deniz seviyesinden oldukça yüksekte konumlanması; deniz kenarındaki plajlardan sonra belki 30-40 metre yüksekte şehir. Primorski Park denilen şerit de bir anlamda bu kot farkını eritiyor, şehirle deniz arasında bir bağlantı kuruyor. Ağaçlar ve güzel düzenlenmiş bir peyzaj içerisinde denize inmek insanı yormuyor. Antalya'nın Kaleiçi de çok güzel ama orada bu yüksekliği görmek bile insanı yoruyor. Benzer coğrafi durumların farklı yorumlanışları şehirlerin karakterlerini ne kadar farklılaştırıyor. Bazı yerlerde doğal bırakılmış dereler ve balta girmemiş görüntüsü veren sık ağaçlıklar var. Bazı yerlerde de keskin Sovyet düzeniyle planlanmış peyzajlar.. Bizim orada olduğumuz 1 Mayıs günü bu parkta çok güzel bir eğlence vardı, sahnede çocuklardan oluşan bir orkestra, önde yöresel kıyafetler içerisinde şarkı söyleyip dans eden halk oyunları ekibi. Bir süre sonra kapanış seremonisinde hepsi yaşlı olan halk da bu ekibe katıldı ve kol kola dans ettiler. Her seferinde kavga dövüş geçen bizim 1 Mayıslarımızı düşününce üzülüyor insan. Her yaştan insanın çok güzel vakit geçirdiği bu parka biz de günümüzün yarısını verdik.







Bu parkın farklı noktalarında bir akvaryum, bir dolphinarium, büyük bir spor merkezi ve savaşlarda kullanılmış araçların sergilendiği bir deniz müzesi var. Deniz müzesinin önünde en gururlandıkları parça olarak sergiledikleri, Balkan savaşlarında Hamidiye zırhlısını "görkemli bir zaferle batıran" torpido gemisi bulunuyor. 


Park içerisinde çeşitli yerlerde mısır, şeker ve dondurma satıcıları var; kuzeye doğru yemek yiyebileceğiniz kafeler de az sayıda olmakla beraber mevcut.




Deniz kıyısında geniş bir kumsal var. Mayısın başında insanlar denize girmeye başlamışlardı. Şehrin önünde deniz biraz kirli fakat biraz açıldıkça tertemiz berrak sular ve oralarda da lüks plaj tesisleri var. Kirli dediğim su da berrak ama biraz kokuyor ve yosunlu, yine de insanlar girebiliyor. Denizde kuğular da var. Buralarda gençlerin takıldığı daha ucuz görünen tesisler var. 


Sahilde gece kulüpleri ve restoranlar da mevcut, fakat biz gittiğimizde sezon henüz başlamadığı için çoğu tadilatta veya kapalıydı. Gitmeden EkşiSözlük'te methini okuduğumuz Godzilla bar da önündeki dinozor maketiyle dikkat çekiyordu fakat o da henüz açılmamıştı.





Limanın kıyısında restore edilmiş ahşap bir gemi sergileniyor ve içerisinde restoran var. Hem manzara hem atmosferi için tercih edilebilir ama fiyatları muhtemelen pahalıdır. Sahildeki diğer bar ve kafeler de Bulgaristan için pahalı olmasına rağmen Türk parasına göre normal fiyatlarda. En pahalı yerlerden birinde 5 levaya (5lira) bira ve patates kızartması aldım. Bulgaristan'da patates kızartması da üzerine beyaz peynir rendelenmiş olarak geliyor, çok lezzetli.




Şehir merkezinde pek numara bulamadım, fakat büyük bir bölüm yayalaştırılmış ve araçlar belli yerlerde yer altına giriyor. Biz gezmeye parktan başladığımız için şehir merkezini parkın ana giriş kapısından başlayan cadde olarak tarif edebilirim. Bu cadde ve onu kesen sokaklarda zincir restoranlar, kafeler ve giyim mağazaları bulunuyor. İlginç bir şekilde gençlere yönelik temalı tişörtler satan dükkanlar çok fazla, pek rastlamasam da metal veya gotik tarza ilgi duyan gençlerin çok olduğunu tahmin ediyorum. Bulgaristan sanki modayı da biraz geriden takip ediyor. Özellikle kadınların saçları hala 80lerde. Opera'nın olduğu meydanın arkasında hediyelik eşyalar satan ufak bir pazar var, meydanda da resim, takı vs. satan tezgahlar var. Bolca irili ufaklı kumarhane de bulmak mümkün.




Şehir içinde birkaç yüksek yapı dışında genelde 3-4 katlı apartmanlar var. Arada çok güzel binalar var fakat burada da genel bir bakımsızlık hakim. 








Denizden biraz uzaklaştıkça şehrin tarihi merkezinin içine giriyorsunuz. Buralarda tarihi kiliseler ve binalarla, Osmanlı döneminden kalma ahşap konaklar bulunuyor. Çok güzel restore edilmiş bir tanesi etnoğrafya galerisi olarak kullanılıyor. Varna'nın bütün tanıtımlarında görünen katedral de operanın karşısında. İçine girmedim ama dışarıdan çok güzel görünüyor.




Şehrin biraz dışındaki Golden Sands yani Altınkum bölgesi asıl turistik yermiş. 5 yıldızlı oteller, lüks kumarhaneler ve güzel plajlar varmış. Türkiye'den de pek çok kişi hem yakın hem ucuz olduğu için orayı tercih ediyormuş. Tabi ki gece hayatı ve kumar için gelenler de çokmuş. Varna'da da çalışan pek çok Türk bulunuyor, gittiğiniz yerlerde Türkçe'yi deneyebilirsiniz. Ancak burası turistik bir şehir olduğu için İngilizce bilen çok var. 


Bulgaristan hem dibimizde, hem de ucuz olduğu için çok rahat gidilebilecek bir ülke. Türkiye'den çok farklı bir havası var, Sovyet atmosferi hala hissedilebiliyor. Alfabenin farklı olması ve İngilizce bilenlerin azlığı zorluk çıkarabilir ama her an bir Türk'e rastlayıp ondan yardım alma olasılığınız var. Ülkenin batısını ve Sofya'yı görmedim fakat doğusu için durum böyle. Varna'da da Antalya çevresinde tatil yapacağınız fiyatların çok daha aşağısına, güzel ve farklı bir tatil geçirebilirsiniz. Karadeniz kıyısı olmasına rağmen bizim hiçbir Karadeniz şehrine benzemediğini, Akdeniz gibi olduğunu söyleyebilirim. Vize sıkıntısını aşınca İstanbul'dan her akşam kalkan otobüslerle Bulgaristan'ın her şehrine ulaşabilirsiniz. 

1 yorum:

  1. Like love adore thiѕ ρost. Lοokіng to
    get blood stream out of уour diamonԁ now
    is easіеr than trуing to find sоurсе of informatіοn fοr thаt inwaгԁ
    aԁvertisіng inіtiatives. Got a lot
    mоre sourcе upon trаcking youг ppc markеting campaign now (good gain, howeѵer
    neveг in connectіon wіth thіs artiсlе), however thiѕ aѕsists being a gгеat step to upcοming
    benefits! Kеep up the eхсellеnt
    get the job ԁone

    My web site Theѕis help :: ::

    YanıtlaSil

 
Free Hit Counter