6 Nisan 2010 Salı

Gerede Yaylalarında Trekking


04.04.2010 Pazar günü bisikletçi arkadaşım Erdem'in davetiyle Alternatif Trekking grubunun düzenlediği, Gerede'nin Yünlü ve Aktaş yaylalarında yapılan yürüyüş etkinliğine katıldım. Ankara'da çeşitli trekking grupları olduğunu biliyordum fakat hiç katılmamıştım, bu da tesadüf eseri bir gün önceden ayarladığım bir iş oldu.



İnternet sitelerindeki açıklamada 16 km'lik orta derece zorlukta bir yürüyüş olduğu yazılıydı. Ne grup ne de parkur hakkında pek bilgim olmadan sabah erkenden otobüslerine bindim ve yola çıktık. 16 kişilik ufak bir grubuz ve en küçükleri benim, genelde orta yaşlılardan oluşuyor. Ankara - Bolu yolu, burada bilinen adıyla Kızılcahamam yolunda Bolu sınırını yaklaşık 10 km geçtikten sonra Aşağı Ovacık ve Yukarı Ovacık tabelalarının olduğu kavşakta araçtan inerek batıya doğru yürüyüşe başladık. İndiğimiz noktadan ilk görüntü şöyle:


Karşıda yolun iki yakasında görünen evler arasında Türkiye'de sadece Doğu Karadeniz'de bulunduğunu sandığım birbirine geçen ahşap kütüklerden yapılmış birçok ev olması bize Karadeniz'e yaklaştığımızı haber veriyordu. Artık Ankara'nın bozkırından Bolu'nun ormanlarına giriyorduk ve orman köyleri başlıyordu. Ancak bu eski evlerin çoğu terkedilmiş gibi görünüyordu.


Bu köyden biraz yükselerek kuzeye giden bir yola çıktık. 30 - 40 metreye kadar yükselen çam ve köknar ağaçları arasından, bazı yerlerde ince ince akan derelerle, bazı yerlerde de rüzgar ve kardan devrilmiş ağaçlarla kesilen bir yolda yürüdük. Google Earth'te buralar net görünmediği için rotamızı çizemiyorum, sözle anlatmak da haliyle zor. Bu yolun nereye gittiğini bilmiyoruz ama tahminen ilk hedefimiz olan  zirvedeki orman gözetleme kulesine çıkıyor. Hafif eğimiyle bisiklete oldukça uygun, daha sonra buraya bisikletle gelmeyi de düşünüyoruz.


Bazı yerlerde yola paralel dereler var ve çok güzel bir manzara oluşturuyor. Gördüğümüz bütün dereler sanki yukarıda birisi çamaşır yıkıyormuş gibi beyaz akıyor:) sebebi sodalı olması. Yakın çevrede termal tesisler ve maden suyu kaynakları da var. 


Yaklaşık 5 km yürüdükten sonra ormancıların kamp yaptığı bir alanda yoldan ayrılıyoruz. Burada kampçılardan kalma çöpler, teneke motor yağı kutuları ve benzin bidonları var. Ayrıca derenin üzerine tuvalet amacıyla üzerinde delik olan ahşap bir platform inşa etmişler. Buradan itibaren orman içerisinde tırmanmaya başlıyoruz. Bu kısım biraz zorlu. Bir süre çıktıktan sonra tekrar bir yola ulaşıyoruz. Gelirken bazı yerlerde ufak kar birikintileri görmüştük fakat bu yol tamamen kar kaplı ve buz tutmuş, yürümekte zorlanıyoruz. Bu yol tepedeki orman gözetleme kulesine çıkıyor ama biz tekrar yoldan ayrılarak orman içinden tırmanmaya devam ediyoruz. Bir süre sonra orman dokusu seyreliyor ve zirveye yaklaştıkça taşlı bir yüzeyde yürüyoruz. 


Saat 13:00 gibi ulaştığımız zirvedeki 2 katlı bir yapının terasında manzara eşliğinde öğle yemeğimizi yiyoruz. Şu an boş olan bu yapı havalar ısındığında bir bekçiye ev sahipliği yapıyor ve bu bekçi ormandaki yangın, kaçak ağaç kesme gibi olayları gözlemekle yükümlü. Manzara çok güzel. Uzakta Köroğlu Dağları heybeti ve karlı tepeleriyle seçilebiliyor.
 

Geldiğimiz yolun tersine, kuzeye doğru inişe başlıyoruz. Yine taşlarla kaplı bu iniş çıkıştan daha zor oluyor. Artık vadi tabanına indiğimizi düşünürken muhteşem manzaralı bir açık alana geliyoruz, bir bu kadar daha ineceğiz. Burası Aktaş vadisi.


Vadinin tabanına bu sefer daha seyrek bir agaclık doku icerisinden iniyoruz. Burada gayet dolgun akan bir dere ve etrafında cok guzel yesil alanlar var. Bir sure sonra dere kenarında acıklık bir alana geliyor ve baska bir trekking grubuyla karsılasıyoruz. Bundan sonrası bir mesire yeri olarak planlanmıs ve derenin karsısına gecmek icin kopruler ve bazı yerlerde cesmeler var. Burada biraz mola veriyoruz.

Molada rehberimiz ve Azeri arkadaşımızın türkülerini dinledikten sonra derenin akıntısına paralel ilerliyoruz. Yol üzerinde araçlarıyla mangal yapmaya gelmiş aileler görüyoruz. İlerlediğimiz yol da çok güzel.


Bir süre sonra tekrar yoldan ayrılıyor ve yine bir yolda yükselmeye başlıyoruz. Erdem öğlen çıktığımız gözetleme kulesini işaret ediyor, bu kadar yükselip geri inmişiz.


Yol üzerinde ayı izleri görüyoruz, muhtemelen sabah buradan bir ayı geçmiş olmalı.


Yolda devam ettikten sonra tekrar ormana giriyor ve inmeye başlıyoruz. Yer yer sık ağaçlıklar arasında iniş zorlu oluyor.


Tekrar Aktaş vadisine indikten sonra rahatlıyoruz ve bu sefer daha ince akan bir dere kenarından ilerliyor ve derenin göle dönüştüğü yerde aracımız bizi karşılıyor. Yürüyüşümüz ana yola yakın bu noktada sonlanıyor, yaklaşık 18,5 km yürüdüğümüzü öğreniyoruz. İlk sefer için oldukça iyi. Dönüş yolunda sabah olduğu gibi Kızılcahamam Mevlana Lokantası'nda çay-çorba molası veriyoruz. Odtü'deki dağcılarla Işık Dağı'na giderken de burada durmuştuk, biz kalkarken başka bir trekking grubu da burada durdu, demek ki burası yol üzerinde bilinen bir yer. Sabah 8 gibi başladığımız yolculuk akşam 8 civarında Ankara'da son buluyor. Akşam her tarafım ağrısa da ulu ağaçlar, dereler ve çiğdem, sümbül, siklamen gibi rengarenk çiçekler arasında yaptığımız bu yürüyüşten çok zevk alıyorum. Ekibe çok teşekkür ederim. Daha önce duymadığım Alternatif Trekking ekibi meğer her hafta sonu böyle yürüyüşler yapıyormuş, bazen de çadırları sırtlanıp dağa çıkıyorlarmış. Köroğlu, Aladağlar, Kaçkar gibi dağlarda zirve yapmışlar. İçlerinde bazıları 50 senedir dağlarda olduğunu söylüyor, imreniyorum. Vakit buldukça tekrar etkinliklerine katılacağım. Ankaralılara böyle grupları kesinlikle tavsiye ederim.

1 yorum:

 
Free Hit Counter